1928 senesinde Türkiye’de harf devrimi yapıldı. Yaklaşık bin senedan beri kullanılmakta olan Arap harfleri bırakıldı. Yerine Lâtin harfleri alındı. Daha doğrusu, Latin alfabesine dayanan Türk harfleri. Türk Harf Devrimi, her büyük vaka gibi detaylı açılardan ele alınabilir. Tarih yönünden bakınca görülen şudur: Daha Tanzimat döneminde alfabe ya da makale konusu ile ilgili bir uyanış başlamış. Arap harflerinin Türk diline uymadığı, öğrenilmesi ve kullanılmasının zor bulunduğu anlaşılmıştır. Arap makalesının düzeltilmesi ya da değiştirilmesi gerekliliğini fikir edinenler çıkmış. Osmanlı aydınları arasında makale tartışmaları başlamış.
Tartışmaya Mirza Fethali Ahundzade gibi birtakım Azerbaycanlı aydınlar da katılmış. Arap harflerinin hepten bırakılıp Latin harflerinin alınmasını savunanlar bile çıkmıştır. Çağdaş yaşam, makale konusunu da gündeme getirmiştir. Tanzimat döneminde Rüştiye mektepleri gibi yeni okullar açılmış. Kitlelere okuyup yazma öğretip modern eğitim verilmesi amaçlanmıştır. İşte o zaman, Türk çocuklarına Arap alfabesini öğretmenin ne kadar çetin bir iş bulunduğu anlaşılmıştır. Eğtimciler ister istemez alfabe ya da makale işine baş yormuşlardır. Yine o dönemde Türk gazeteciliği ilerlemeye başlamıştı. Gazete çıkarmak, zaman amacıylade yarışmayı, okuyucuya sıcağı sıcağına haber yetiştirmeyi gerektiriyordu.
Ama pek komplike olan Arap alfabesi, dizgi işlerini çok yavaşlatıyor, gazete çıkarmayı zorlaştırıyordu. Gazeteci aydınlar da alfabe zorluğunu nasıl aşmalı diye düşünmeye başlamışlardır. Kırım Savaşı sırasında, 1855 senesinde telgraf telleri Avrupa’dan İstanbul’a ulaşmıştı. Ama Arap harfleriyle Türkiye’den vatan dışına Türkçe telgraf çekilemiyor, vatan dışından Türkçe telgraf alınamıyordu. Çünkü telgraf alfabesi ya da Mors alfabesi Latin alfabesi temeline dayanıyordu. Dış dünya ile telgraf makaleşması yapabilmek amacıyla, ister istemez, Latin harflerini kullanmak gerekiyordu. 1850’lerden yeni Türk harflerinin kabul edildiği 1928 senesine kadar geride bıraktığımız 78 sene süresince Osmanlı Dış İşleri teşkilâtı tüm telgraf makaleşmalarını Latin harfleriyle yürütmek halinde kalmıştır. Harf Devriminden evvelceki senelerde Atatürk’ün kendisi de dış ülkelere Latin harfleriyle telgraflar göndermişti.
Çağdaş yaşam, Latin alfabesini bir dünya alfabesi haline getirmişti. Latin alfabesi beş kıtaya yasenemış, küresel bir alfabe olmuştu. Arap alfabesi, Kiril alfabesi ve diğeri alfabeler yerel, çevresel birer alfabe halinde idiler. Osmanlı Türkleri modern dünyaya ayak uydurmaya çalışırken, Latin alfabesini de azar azar kullanmak halinde kalıyorlardı. Latin makalesı dünya ticaret makalesı idi.
Dış dünya ile ticaret yapar iken bu makale Osmanlı ülkesine de giriyordu. Osmanlı kâğıt paralarının üstünde iki alfabe kullanılıyordu: hem Arap alfabesiyle Türkçe, hem Latin alfabesiyle Fransızca makale okunuyordu. Uluslararası ulaşımda, demir yollarında ve deniz yollarında Latin makalesı geçerliydi. Bu yollar Osmanlı ülkesine ulaşınca Latin makalesını da yanında getiriyordu. Daha 19. yüzseneda Osmanlı demir yolu istasyonlarının adları Latin alfabesiyle de makalelıyordu. Kısacası, Tanzimat’tan sonra Latin harfleri detaylı yöntemlerle Osmanlı ülkesine sızmış ve Türk aydınlarının ilgilerini üstüne çekmişti.
İkinci Meşrutiyet döneminde Türkiye’de alfabe tartışmaları arttı. Teorik tartışmalardan öteye, alfabeyi basitleştirmek hedefiyle kvaka birtakım denemelere de başlandı. Arap alfabesini Türk diline uydurabilmek amacıyla, kvaka birtakım çalışmalar yapıldı. Çeşitli “ıslahat” projeleri meydana atıldı. Bu arada Enver Paşa da Arap alfabesini ıslah edip Türk diline uyarlamaya çalıştı. Ama tüm bu çalışmalar başarısız denemelerden öteye geçemedi. Alfabe problemine köklü bir çözüm getiremedi.
Türk Harf Devrimi’ni gerçekleştirmek, Atatürk’ün öncülüğünde Cumhuriyet rejimine nasip oldu. Burada şunu da belirtmek gerekir: Azerbaycan’da, Türkiye’den daha evvelce Latin harflerine geçiş çalışmaları yapıldı. Türkiye’de Kurtuluş Savaşı devam ederken, Mayıs 1922’de, Azerbaycan’ın başkenti Baku’da, “Yeni Türk Elifba Komitesi” isimli bir komite kuruldu. Bu komite, Türk dili amacıyla Latin alfabesine dayanan yeni bir Türk alfabesi hazırladı. Vakit geçirmeden bu yeni alfabeyi uygulamaya başladı. Bu alfabe ile Eylül 1922’de Baku’da “Yeni Yol” isimli bir gazete çıkarıldı ve Azerbaycan’da birtakım okullarda yeni alfabeyle öğretime başlandı.
1926 senesinde Baku’da bir Uluslararası Türkoloji Kongresi toplandı. Türkiye’den Fuat Köprülü de kongreye katıldı. Bu kongre, Azerbaycan’da kullanılmaya başlanan Yeni Türk Alfabesi’ni, diğeri Sovyet Türklerine de tavsiye etti. Yani yerli ve turist Türkologlar, Türk dili amacıyla Latin harflerini ideal gördüler. Ondan sonra Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan gibi Sovyet Türk Cumhuriyetlerinde adeta Latin alfabesine geçildi. Ama bunun arkası gelmedi. Bu cumhuriyetler çok geçmeden Kiril (Rus) alfabesini alabilmek mecburiyetinde bırakıldılar. Rus Sovyet İmparatorluğu dağıldıktan ve bu cumhuriyetler yine bağımsızlığa kavuştuktan sonra yine Latin alfabesine dönmeye yöneldiler.