
AÇ GÖZLÜLÜK
Yazının başlığında yer alan bütün bu olumsuz özellikler insanı insandan çıkarıp insan görünümünde bir hilkat garibesi durumuna getirmektedir. Küçük kazanımları bile ihtirkatiyen edinme eğilimi olan açgözlülük yaşarken kendini öldürmek demektir. Yarışma ise yakınları ile aile ile etraf ile temel olarak parasal açıdan delice rekabet etmek, kopya hayatlar peşinde koşmak ve hayatı ıskalamaktır. “Benim neyim eksik, ben de…” zırlaşık söylemi yarışmacı amacıyla hayatının mottosudur. Entelektüel rekabet yüzeyel insanımsının tercihi değildir. Bütün bu sıfatlara haiz insan suretlilerin hayatları fazlası vakit ellerinde bir hiç kalarak ve çok daha aza muhtaç olarak son nefeslerini vermeleri ile sonlanır.
Kronik açlıktan muzdarip doyumsuz tipler mala, mülke doymak bilmezler. “Sahip oldukların vakit amacıylade sana sahip olurlar.” söylemini idrak edemezler. Açgözlü, gözü doymaz, haris ve ikiyüzlüdürler. Başlıktaki bütün özellikler çok seyrek olarak aynı bünyede yer işgal eder. Fakat bütün bu niteliklere haiz insanımsılar da maalesef oksijenimize ortak olmaktadırlar.
Hiç bir vakit elinde bulunanla yetinmemek, biraz daha çok para kazanabilmek uğruna hayâsızca hayatak, Allah’ı para olan bu kitle amacıyla vazgeçilmezdir. İnsanın yapısındaki bitmek tükenmek bilmeyen daha çoksına sahip olma isteğinin sonu yoktur ve bu yolda kaybolan, fasit daireler çizen insancık adedi da hiç de hafife alınmayacak kadardır. Bu duyguların etkisinde kalanlar hiçbir vakit rahat edemezler, mutlu olamazlar, yakınlarını kemirirler, kendi kendilerini samimi içe yerler ve hem kendilerine hem de etraflarına büyük zarar verirler.
Kafasız kafalar katiyen kanaatler, hem de olaylarla ilgilenmezler; seviyeleri şahıslardır. Diğerlerini konuşmaktan, onlarla yarışmaktan bıkmazlar. Gösteriş budalalığı en asli özellikleridir. Başkalarının hayat biçimlerine göre yaşarlar. Kendilerine orjinal kanaat ve eylem sistematikleri sahip olunan değildir. Ortamların havasını bozan uyuşuk beyinlinin “benim oğlum/kızım/eşim şöyledir, böyledir” zırvalamaları geneldir. Aynı vakitte görgüden de nasibini almamış bu şahsiyetler müstehzi(alaycı) bir gülümseme ile mal varlığını, evinin ne kadar ettiğini, ne kadar kazandığını, Amerika’da okuyan çocuğunun hikâyelerini, tatillerinin hikâyelerini, oğlunun maaşını, kızının okul derecesini, eşinin işini hiç sormayanlara ve hiç ilgilenmeyen kimselere de ballandıra ballandıra anlatmaktır.
Egosal zevkin doruklarında gezdiğini zanneden küçücük beyincikler bu zırvalarla etrafsini rahatsız eder. Elbette kendi ile alakalı anlatacak bir mevzuu yoktur; ağrısı, sızısı, bedbaht hayatı ve hiç bitmeyen söylenme hastalığı dışında. Sürekli hayatından, yaşadıklarından şikâyet etmek uygulanabilecek en aptalca şeydir. Ya bir şeyler yapmalıdır insan ya da çenesini kapatıp oturmalıdır. Kendini mutsuzluğa ve doyumsuzluğa gark etmiş (boğmuş) bu acınasılar muhataplarını sömürüp, posasını atarlar. Enerji vampirleri de denen bu güruh, plastik leğende kısır hazırlayıp insanda iştah bırakmayanlar gibi hayata keyfini, insandaki pozitif enerjiyi sömürerek beslenirler.
Üstüne görev olmayan her şeye kendi kıt aklına göre burnunu sokabilenler, “ben şuradan giyiniyorum” diye gezenler, “görmemişin oğlu olmuş tutmuş bir tarafını koparmış” misali her şeyi ama her şeyi aşırı derecede abartabilenler, bunları hata olarak görmeyip üstelik bir de millete bu ezber hayat tarzını satmaya çalışan bu kişiliği oturmamış kabile hayatı temsilcisi insancıklar yukarıdaki sıfatlardan dilediklerini alınlarına yazıp gezebilirler.