DOLAR 34,6393 % 0
EURO 36,6482 % 0.12
STERLIN 43,9860 % 0.11
FRANG 39,1992 % -0.21
ALTIN 2.947,97 % 0,38
BITCOIN 94.947,98 1.18

VARDA KÖPRÜSÜ TARİHİ

Yayınlanma Tarihi : Google News
VARDA KÖPRÜSÜ TARİHİ

Varda Köprüsü ve Hazin Hikayesi

Adana’da, Belemedik ile Hacıkırı arasında 14 km’lik bölümde 22 tünel açmak ve aralarında Varda Köprüsü’nün yapılacağı Gavurderesi’nin de bulunduğu irili ufaklı dereleri geçmek Hicaz trenyolu projesinin en zor bölümleriydi. 20 seneye yakın süren bu inşa sürecinde Belemedik’te bir Alman kasabası kuruldu, hem de vakit içinde bir Alman Mezarlığı dahi oluştu. Yasemin Dutoğlu, Bağdat trenyolu üzerindeki en büyük köprü olan Varda Köprüsü’nü (Alman Köprüsü, Koca Köprü) ve öyküsünü yazdı.

Adana’dan 64 km uzaklıkta, Karaisalı ilçesine bağlı Hacıkırı (Kıralan) tren istasyonu yakınlarındayız. Burası 600 metre civarındaki rakımı ile Çukurova’nın dayanılmaz sıcağının da Aladağlar’ın kar- boranının da ulaşamadığı mutedil iklimde bir yer. Buralara Çakıt suyunun amansız gayreti ile oluşan muhteşem Kapıkaya Kanyonu’nu görmeye, yemyeşil kızılçam ormanlarının temiz havasını içimize çekip tazelenmeye, Yerköprü’de girdaplar çizerek yeraltına saklanıp birkaç yüz metre sonra yine yüzeye çıkan dere kenarında soluklanmaya, ama en çok da bir köprüyü görmeye geldik.

Bu köprü orada, Gavurderesi’nin üzerinde, 100 senedan çok vakittir insanoğlunun azminin somut simgesi ve bir mühendislik abidesi olarak duruyor: Varda Köprüsü. Alman belgelerinde ismi Gaurdere Viyadük diye geçen köprüyü Kıralan köylüleri Vardıha Köprüsü ya da Alman köprüsü diye anıyormuş. Bir de Türkçenin kolay kolaylığıyla bir güzellik yapmışlar; Koca Köprü deyivermişler ona.

Gerçekten koca bir köprü. 172 metre boyunda, 12’şer metre genişliğinde üç büyük kemeri taşıyan orta ayakları 99 metre yüksekliğinde, devasa uçurumu umursamadan geçen muhteşem bir trenyolu köprüsü. Ardı ardına sıralanmış küçük ve büyük kemerlerle trenyolunu sırtlamış, karşı tarafa zarafetle geçirivermiş. Bu heybetli güzelliğin karşısında etkilenmemek mümkün değil. Çelik kafes taşıyıcı üzerine taş örme sistemiyle inşa edilmiş. Büyük ayakların arasında doğu-batı yönünde 1 metrelik bir sapma varmış ve içinde bakım merdivenleri yer almaktaymış.

Köprünün ismiyle alakalı çeşitli hikayeler anlatılıyor. İnşaat esnasında makara sistemiyle taş indirilirken aşağıdaki işçilerin yukarıdaki arkadaşlarına ‘var daha’ diye seslenmelerinden ötürü köprünün bu ismi almış olduğunu söyleyen de var, projede çalışan bir Alman mühendisin Verda ismindeki karısına istinaden bu adın verildiğini izah eden da.

Hicaz Demiryolu Projesinin En Zor Bölümleri Buradaydı

Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme çabaları içinde 1830’lardan itibaren vakit vakit gündeme gelmiş olmakla beraber fakat Sultan II.Abdülhamit Han eliyle yaşam bulan bir rüyanın, Bağdat-Hicaz Demiryolu Hattı’nın önemli geçitlerinden bir tanesidir bu köprü. 19.yüzsene sonucunda Alman imparatoru II.Wilhelm’in petrol, maden gibi kaynaklara ve yeni pazarlara ulaşma isteğiyle Abdülhamit’in uzak beldeleri payitahta bağlayarak imparatorluğu ayakta tutma, lüzumlu hallerde asker ve mühimmat gönderebilme azmi birleşmiş; İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı bir seçenek oluşturma gayretiyle demiryollarının yapımı Almanlara verilmişti.

Bu anlaşmanın anısına İstanbul’a armağan edilen Alman Çeşmesi SultanAhmet Meydanı’nı süslerken, dönemin büyük Alman firmalarının oluşturduğu bir ortaklık işe başlamıştı bile (1903). Konya’dan sonra ilk kısımlar basitçe tamamlandı.

Fakat Anadolu bozkırlarını Çukurova’dan ayıran Toroslar aşılması güç bir engel olarak duruyordu karşılarında. Belemedik ile Hacıkırı arasında 14 km’lik bölümde 22 tünel açmak ve aralarında Varda Köprüsü’nün yapılacağı Gavurderesi’nin de bulunduğu irili ufaklı dereleri geçmek bu trenyolu projesinin en zor bölümleriydi. Alman-Türk işbirliği ile yürütülen trenyolu inşasının başmühendisi aslen Tarabyalı bir Rum olup Almanya’ya göçen Mavrogortado idi. Toroslar aşıldı aşılmasına ama bu, öngörülenden çok daha büyük güçlüklerle süren bir çalışmaya ve 20 seneye varan bir sürece mal oldu.

İkincisi de, Toros tünelleri nedeniyle uzadıkça uzayan bu trenyolu projesi daha erken bitirilebilse idi imparatorluğun ve 1.Dünya Savaşı’nın sonu daha değişik olabilir miydi? 100 senedir imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılıp cetvelle çizilmiş sınırlara mahkum olan ve acıları bir türlü dinmeyen coğrafyamızın kaderi değişir miydi? Kim bilir…

Birkaç sene önce Fransa’dan bindiğim bir trenle İtalya’ya sınırsız-gümrüksüz, başka bir ülkeye geçtiğimi hiç anlamadan basitçe geçiverdiğimi hatırlarken hayıflandım. İstanbul’dan çıkan trenler, bu Koca Köprü’yü geçip Kerkük’e, Bağdat’a, Halep’e, Şam’a, Medine-i Münevvere’de o mahzun Amberiye İstasyonu’na kadar barış ve güven içinde gidebilseydi keşke… Şüphesiz yaşadığımız dünya çok daha güzel bir yer olabilirdi.

YORUM YAP